Fesih Talebinin İşçiden Gelmesi Halinde İkale İle Sözleşmenin Feshi

İş akdinin tarafların karşılıklı anlaşması ile sona ermesi ikale (Fesih Anlaşması) olarak adlandırılmaktadır.  İkalenin geçerli olabilmesi için her iki tarafın da iradesinin iş akdinin bozulması olması yönünde uyuşması ve ikalenin yazılı olması gerekir.

Bu bağlamda ikale talebinin işverenden geliyor olması halinde, Yargıtay’a göre iradenin uyuşmasından bahsedilebilmesi için; işverenin işçiye iş akdini feshetmiş olması halinde vereceği kıdem ve ihbar tazminatından daha fazla bir ödeme yapması gerekir.

Çünkü işçi zaten fesih halinde kıdem ve ihbar tazminatını alabilecek iken iş güvencesi hükümlerinden yararlanma hakkını elinden alan ikaleyi imzalaması için makul bir yarar daha elde etmesi gerekir.

İş akdinin fesih talebinin işçiden geliyor olması halinde ise işçiye ödenecek olan kıdem ve ihbar tazminatı işçi açısından makul bir yarar olarak kabul edilir ve ilave bir ödemenin yapılmış olması aranmaz.

İkale davetinin işçi tarafından geliyor olması, çoğunlukla işçiler tarafından yazılacak “haklarımın ya da tazminatlarımın ödenmesi koşulu ile istifamın kabul edilmesi ya da iş akdimin sona erdirilmesi” gibi ifadeler ile gündeme gelebilir.

Bu sebeple işçi tarafından yukarıda yazdığımız gibi bir beyanın veya talebin bulunması halinde yapılan fesihlerde işçinin açacağı işe iade davalarının kabul edilmemesi gerekir.

Bu konuda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin 26.Hukuk Dairesi’nin 22.02.2017 tarih ve 2017/65 E ve 2017/150 K sy kararında da bu hususlar tartışılmıştır. Karara konu olan olaylarda;

Davacı dava dilekçesinde özetle; 09/07/2008-12/08/2016 tarihleri arasında davalı şirkette güvenlik görevlisi olarak çalıştığını, iş akdinin davalı tarafça haksız feshedildiğini, feshin geçersiz olduğunu belirterek işe iadesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının kendi isteği ile işten ayrılmak için dilekçe yazıp imzaladığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İstanbul Anadolu 10.İş Mahkemesi’nin Kararının Özeti: Mahkemece, davacının 08/08/2016 ve 12/08/2016 tarihli dilekçeleri ile işten ayrılmak istediğini belirttiği, bu dilekçelerinde ödeme güçlüğü çektiğini, paraya ihtiyacı olduğunu beyan ettiği, kıdem ve ihar tazminatlarının ödenmesini istediğini, davacının bu talebi karşısında davalının davacı ile ikale sözleşmesi düzenlediği, kıdem ve ihbar tazminatının ödendiği, dolayısıyla işçinin rızası ile iş sözleşmesini sona erdirdiği değerlendirilerek davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekili istinaf başvurusunda istinaf sebepleri olarak;

  • Davacının davalı bankanın bir çok şubesinde 8,5 yıla yakın sorunsuz ve gayretli çalıştığını, bu nedenle karşılıklı görüşme olmadan bir anda borçları ve performans yetersizliği gibi bahanelerle iş akdine son verildiğini,
  • İş akdinin feshinin asıl sebebinin davacının çalışma şartlarına dair talep ve istekleri, bankaya karşı açılan bir başka davada tanık olarak gösterilmesi, çalışma şartlarındaki olumsuzlukları Bölge İdare Mahkemesin’e bildirmesi olduğunu,
  • Davalı tarafça sunulan istifa belgesinin davacının gerçek il adresini yansıtmadığını, müvekkiline ihtar veya fesih bildiriminde bulunulmadığını savunmasının dahi alınmadığını, dolayısıyla gerçek iradeyi yansıtmayan istifa gerekçesiyle iş akdinin feshinin geçersiz olduğunu belirterek

ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin 26.Hukuk Dairesi tarafından yapılan incelemede; 

Dosyaya ibraz edilen fesih bildiriminin incelenmesinde; davacının iş akdinin 12/08/2016 tarihli talebi dikkate alınmak suretiyle kıdem ve ihbar tazminatı ödenerek feshedildiği anlaşılmaktadır.

Davacı vekili, davacının iş akdinin feshinin haksız ve geçersiz olduğunu, davalı vekili ise davacının iş akdinin kendi talebi doğrultusunda sonlandırıldığını savunmaktadır.

Dosyaya ibraz edilen 08/08/2016 tarihli dilekçe ile davacının davalı bankanın güvenlik departmanına yönelik ”2013 yılında davalı bankadan kayınpederinin üzerinden konut kredisi çektiğini, kredi ödemelerinde ödeme zorluğu çekmekte olduğunu, yakınlarından elden aldığı borçları ödeyemediğini bu durumdan dolayı görevini yapmakta zorlandığını, kıdem ve ihbar tazminatının tarafına ödenerek iş akdinin feshedilmesini” bildirdiği yine 12/08/2016 tarihli dilekçe ile de davalı bankanın insan kaynaklarına hitaben, ”yüksek borçluluk durumu nedeniyle görevinde olumlu performans sergileyemediğini kıdem ve ihbar tazminatlarının tarafına ödenmek suretiyle 12/08/2016 tarihi itibarı ile iş sözleşmesinin feshini” talep ettiği anlaşılmaktadır.

Davacı dava dilekçesinde iş akdinin hiçbir sebep gösterilmeksizin feshedildiğini iddia etmiş, istifa dilekçeleri konusunda herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Yargılama sırasında dilekçelerdeki imzaların kendisine ait olduğunu ancak davalı işverenlik hakkında Bölge İdare Mahkemesin’e dilekçe sunması İş Kanunu hükümlerine aykırı çalışmalara itiraz etmesi nedeniyle şube değişikliğine gidildiğini, vardiya amiri iken güvenlik görevlisi olarak çalıştırıldığını beyan etmiştir.

Somut olayda, davacı yukarıda belirtilen 2 ayrı dilekçe ile ekonomik durumundaki olumsuzlukları gerekçe göstermek suretiyle kıdem ve ihbar tazminatı ödemesi yapılarak iş akdinin feshini talep etmiş, işverenlik ise davacının talebini kabul ederek kıdem ve ihbar tazminatı ödemesi yapmak suretiyle iş akdinin sonlandırılması yoluna gitmiştir.

Fesih talebi davacı işçiden gelmiştir. Davacının dilekçelerdeki imzalara herhangi bir itirazı bulunmadığı gibi dilekçelerin sıhhatine yönelik bir itirazı da yoktur. İrade fesadı iddia edilmemiştir. Kaldı ki, davacı yargılama sırasında kendisini özel güvenlik yasasında belirtilen görevler dışında çalıştırıldığını, bu durumu Bölge İdare MahkemesiER’e bildirmesi üzerine vardiya amirliği görevinden alınarak güvenlik görevlisi olarak çalıştırılmaya başlatıldığını, yeniden Bölge İdare MahkemesiER’e bu hususları bildirmesi üzerine başka bir şubeye gönderildiğini, insan kaynakları bölge sorumlusuyla görüştüğünde sözü edilen dilekçeleri performans yetersizliği ve borcunun olduğunu belirterek yazmasını istediklerini belirtmiş ise de, dava dilekçesinde bu hususlara yer verilmemiştir. Davacının dilekçeleri iş akdinin tazminat ödenmek suretiyle feshi talebini içeren icap mahiyetindedir, davalı tarafça da davacıya kıdem ve ihbar tazminatı ödemesi yapılmıştır. Dolayısıyla iş akdinin geçerli bir ikale ile sonlandığı sonucuna varılmıştır.

Yukarıda açıklanan Mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiğine dair dosyayı inceleyen üye hakimin görüşü dairemizce de benimsenerek davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.


SONUÇ

1- İşçi tarafından fesih talebinin iradesinin sakatlanması sureti ile alındığı iddia edilmedikçe, fesih talebi işçiden gelirse işveren tarafından kıdem ve ihbar tazminatının ödenmiş olması ikalenin geçerliliği için yeterlidir. 

2- Fesih talebi işçiden gelirse yukarıdaki koşulun varlığı halinde işçinin dava açma hakkı ortadan kalkar ve işveren aleyhine açılacak işe iade davası reddedilir. 

Av. Eren Evren

        Okyay | Evren 

Avukatlık & Arabuluculuk 

   www.okyayevren.com

 

Yorum Bırak

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir