İşçi Aleyhine Ceza Mahkemesince Verilen Hükmün İş Davalarına Etkisi

Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda Borçlar Kanunu’nun 74. maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.

Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını; öngörmesi esasına dayanmaktadır.

Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.

Ancak, hemen belirtilmelidir ki, gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusuyla hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.

Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine dair ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir.

Peki bu durumun İş Hukuku’na yansıması ne şekilde olacaktır? Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2016/17325 e. 2017/12150 K. Sayılı 06.07.2017 tarihli kararında bu soruya cevap teşkil edecek bir karar vermiştir; Kararda;

Davacı vekili, davacının davalı şirkette 03/02/1998 tarihinde çalışmaya başladığını, en son bölge sorumlusu olarak çalıştığını, iş akdinin haksız olarak fesih edildiğini, savunmasının alınmadığını iddia ederek feshin geçersizliğinin tespitini, müvekkilinin işe iadesini ve yasal sonuçlarına hükmedilmesini istemiştir.

Davalı vekili, davacının işlemlerinde usulsüzlük yaptığını kendisine bu konuda ihtarname çekildiğini doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışları sebebiyle iş akdinin haklı olarak fesih edildiğini, davacı hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece toplanan delillere dayanılarak,

  • Davacı işçinin doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunduğu ve ceza mahkemesince hakkında mahkumiyet kararı verildiği ileri sürülmüş ise de, ceza yargılamasında davacı hakkında güveni kötüye kullanmak suçundan Yargıtay bozma ilamını da uyularak beraat kararı verildiği,özel evrakta sahtecilik suçundan ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği,
  • Davacı işçinin özel evrakta usulsüzlük yaptığı ve çalışan personel adına imza atarak kendi çıkarına bazı eylemlerini ört bas etmeye çalıştığı savunulmasına karşın davacının bu konuda yazılı olarak uyarılmadığı,
  • Davacı işçinin bu hususta hiç savunmasının da alınmadığı

gerekçeleri ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.

Dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’ne göre;

Davacının iş sözleşmesi 2010/Nisan ayından itibaren usulsüz uygulamalar yapması, görev ve yükümlülüklerine aykırı davranarak davalı işyerinde işlerin aksamasına sebebiyet vermesi sebebiyle 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 25/II-e maddesi uyarınca feshedilmiştir.

Feshe neden gösterilen eylemler sebebiyle davalı işveren tarafından davacı hakkında suç duyurusunda bulunulduğu, … 46. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/424 Esas, 2015/342 Karar sayılı kararında hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma suçundan davacının beraatine karar verilirken, özel belgede sahtecilik suçu sabit görülerek 1 yıl 15 gün hapis cezasına çarptırıldığı ve “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kararı verildiği anlaşılmaktadır.

Öncelikle Ceza hukuku ve Medeni Hukuk arasındaki ilişkide Türk Borçlar Kanununun 74. maddesinin değerlendirilmesi gerekir ( Eski Borçlar Kanunu Mad. 53 ). Maddeye göre “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine dair kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz” şeklinde düzenlenmiş ve kural olarak bağımsızlık ilkesi benimsenmiştir”.

Düzenlemeye göre hukuk hakimi kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı değildir. Ancak; aynı olay sebebiyle ceza yargılamasında hükme dayanak yapılan maddi olgular ile bağlıdır. Hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararındaki maddi olgularla bağlılığının ölçüsü; beraat kararında suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin kesin olarak delilleriyle tespit edilip edilmediği olmalıdır.

Yasadaki açık düzenleme, yerleşen yargısal uygulama ve bilimsel görüşler karşısında; kusurun ve zarar miktarının takdiri hususundaki kararın, diğer söyleyişle fiilin işlendiği sabit olduğu halde kusurluluğa ya da kusursuzluğa dair saptamanın tek başına Hukuk Hakimini bağlayacağını kabule olanak bulunmamaktadır.

Asliye Ceza Mahkemesi kararında, davacının 2-3 ay arayla gider pusulaları ve sevk irsaliyelerini tanzim ettiği, faturaların içerik olarak gerçeği yansıtmadığı, sanığın ( davacının ) eyleminin zincirleme biçimde özel belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu hususunda tam bir vicdani kanaat oluştuğu açıklanmıştır.

Bu maddi ve hukuki olgulara göre, davacının fesih nedeni yapılan eylemlerde bulunduğunun ceza mahkemesi kararı ile sabit olduğu, suçun unsurlarını tespit ederek maddi olguları somutlaştıran ceza mahkemesi kararında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının eylemin varlığını yok saymadığı, tam aksine bunun sübuta erdiğini gösterdiği anlaşılmaktadır.

Buna göre, davacının gider pusulası ve sevk irsaliyelerini tanziminde zincirleme biçimde özel belgede sahtecilik suçunu işlediği, doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışta bulunduğu, davranışının 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 25/II-e maddesi uyarınca haklı neden teşkil ettiği sabittir. Davacının iş sözleşmesi haklı sebeple feshedildiğinden, davanın reddi yerine davacının işe iadesine karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ

Hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsızdır. Ancak maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, hukuk mahkemesinin tarafları yönünden kesin delil niteliğini taşır.

Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine dair ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir.

İş Hukuku’nda da  fesih nedeni yapılan işçi eylemleri, ceza mahkemesi kararı ile sabit ise, bu kesin delil teşkil edilecek ve feshin haklı nedenle yapıldığının kabulü sonucunu doğuracaktır.

         Av. Gözde Gökçe

           Okyay | Evren 

Avukatlık & Arabuluculuk Ofisi

Yorum Bırak

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir