İş Davalarında Hatalı Bilirkişi Raporu ve İtiraz

Mahkemelerin uzmanlık alanı dışındaki konularda davaların çözümü için adalet işleyişine yardımcı olan kişi veya kurumlara verilen isme bilirkişi, bilgisine başvurulan kişi veya kurumun davaya konu deliller veya olay hakkındaki kanaatlerini bildirdiği rapora verilen isme ise bilirkişi raporu denilmektedir.

Kanunda bilirkişi raporlarına başvurulacak durumlar net olarak ifade edilmiştir. Çözümü için özel uzmanlık isteyen hususlar veya teknik konular hakkında Cumhuriyet savcısı, davalı, davacı veya bunların avukatlarının istemleri doğrultusunda bilirkişi raporu istenebileceği ifade edilmektedir. Ancak hakimlik mesleğinin yeterli olduğu konularda, bilirkişi raporu istenemeyeceği ifade edilmektedir.

HMK ve en son yayınlanan 6754 sy Bilirkişilik Kanununda açıkça Bilirkişinin, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamayacağı; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamayacağı belirtilse de halen daha bilirkişi raporu davanın gidişatı için hayati önem taşır. İş ve işçi davalarında da durum aynıdır ve genelde mahkemeler, bilirkişi raporu doğrultusunda, onun paralelinde karar vermektedir.

is-davalarinda-bilirkişi-raporu

Peki bu kadar kilit bir delil olan bilirkişi raporlarında hatalı hesaplamalar veya tespitler yapıldığı taktirde ne olacaktır? Mahkeme bu gibi durumlarda nasıl bir yol izlemelidirler? Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2016/13773 E. ve 2016/19037 K. 23.06.2016 tarihli kararında bu konu incelenmiştir;

Davacı vekili, müvekkilinin iş sözleşmesinin geçerli sebebe dayanılmaksızın feshedildiğini belirterek, feshin geçersizliğine, müvekkilinin işe iadesine ve diğer kanuni haklarının belirlenmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, bilirkişi heyetinin raporuna itibarla, davalı hastanenin Kuruma teslim ettiği faturalardan kaynaklanan kesintilerin muhasebeden değil, muhasebeye verilen epikrizlerin SUT uygunsuzluğundan kaynaklandığı, epikrizlerin hekimler tarafından hazırlandığı, davacının ise bu epikrize göre faturalandırma yaptığını belirtilerek, davacının haklı yada geçerli fesih sebebi oluşturacak eylemi bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş

Yargıtay 22. HD ise;

yargitay

4857 Sayılı İş Kanunu’nun 25 II-ı. bendinde, işverenin malı olan veya eli altında bulunan makine, tesisat, başka eşya ya da maddelere otuz günlük ücreti tutarını aşacak şekilde zarar vermesi halinde işverenin haklı fesih imkanının bulunduğu hususu düzenlenmiştir.

İşçinin kusursuz olduğunun ortaya çıkması halinde işverenin haklı fesih imkanı olmadığı gibi, işçinin kusuru belli bir yüzde ya da belli bir oran olarak saptanmışsa; zararın miktarı da bu kusur nispetinde azaltıldıktan sonra otuz günlük ücreti aşıp aşmadığına bakılmalıdır.

Zararın otuz günlük ücreti aşması durumunda işverenin fesih hakkı doğar ve işçinin zararı derhal ödemiş ya da ödeyecek olması, işverenin bu hakkını ortadan kaldırmaz. 

Dosya içeriğinden, 23.10.2013 tarihinden beri davalı işyerinde medikal muhasebe sorumlusu olarak çalışan davacının iş sözleşmesinin, 25.12.2014 tarihli fesih bildirimi ile görev tanımında “Medula faturalaması için hastaların birim bazlı epikriz, tetkik, tahlil.., vs sonuçlarının tamamlatılması ve faturalamaya uygun hale getirilmesi ve faturalar ile ilgili eksik, fazla veya yanlış girişler hakkında ilgili birimlerle görüşmek, eksikliğin giderilerek doğru faturanın kesilmesinin sağlanması” olarak belirtilen görevlerini ihmal ederek, işlemlerin faturalandırılması esnasında gerekli kontrolleri yapmadığı, eksiklikleri tamamlamadan Sosyal Güvenlik Kurumu’na fatura göndermek suretiyle, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından hastaneye yapılan ödemelerde kesinti yapılmasına sebebiyet verdiği ve hastaneyi zarara uğrattığı gerekçesiyle 4857 Sayılı Kanun’un 25/II-ı. maddesi uyarınca feshedildiği anlaşılmaktadır.

Somut olayda, davalı tarafından sunulan bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde, somut, gerekçeleri ifade edilmiş ve ayrıntılı olarak raporun gerçeği yansıtmadığı ve feshin haklı olduğu ileri sürülerek itiraz edilmiş, ancak mahkemece itirazlar karşılanmadığı gibi, feshin haklı olup olmadığı duraksamaya yer vermeyecek şekilde tespit edilmemiştir.

Bu itibarla, mahkemece, itiraz konusu yapılan hususlarda aynı bilirkişi heyetinden ek rapor alınması ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ

Mahkemelerin uzmanlık alanı dışındaki konularda davaların çözümü için adalet işleyişine yardımcı olan kişi veya kurumlarca hazırlanan raporlara bilirkişi raporu denmektedir ve bu raporlar davanın gidişatı açısından birincil derecede önemli delil teşkil etmektedirler.

Bazı durumlarda bilirkişi raporlarında hatalar veya yanlış tespitler olabilmekte, tarafların da hatalı rapora itiraz hakları doğabilmektedir. Mahkemece böyle bir durumda yapılması gereken şey, birebir bilirkişi raporunda yer alan tespitler doğrultusunda karar vermek yerine, taraf itirazlarını değerlendirip gerekirse eksikliklerin giderilmesi için ek rapor aldıktan sonra kesin bir sonuca ulaşıp karar vermektir.

Yazarın Notu

Şahsi fikrim, ülkemizdeki hukuk sisteminin marjinal işleyişlerine örnek olarak verilebilecek en güzel örneklerden birisi, bilirkişi raporunun davalardaki konumudur. Zira avukat olmakla hata mı ettik, bilirkişi olmak vardı dedirtecek seviyede, raporlar mahkemeleri bağlamış durumda.

Yazımın girişinde yaptığım tanımda mahkemelerin “Uzmanlık alanları dışında başvurdukları” ifadesini kullansam da avukat bilirkişilerden hukuki görüş adına rapor alınması, konunun en acı kısmı bence.

       Av. Gözde Gökçe

          Okyay | Evren 

 Avukatlık & Arabuluculuk Ofisi

     www.okyayevren.com

Yorum Bırak

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir