Usuli Kazanılmış Hak ve Bozma Sonrası Daha Lehe Hüküm Kurulması

usuli-kazanılmis-hak

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.

Usuli kazanılmış hak davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir.

Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.

Hemen belirtelim ki; bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir ( 09.05.1960 tarihli ve 21/9 Sayılı YİBK ).

Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir.

Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur ( 04.02.1959 tarihli ve 13/5 Sayılı YİBK ).

Usuli kazanılmış hak kavramı karşısında bozma sonrasında yapılan yargılama sonunda hükmü daha önce istinaf veya temyiz etmeyen taraf lehine öncekiden daha avantajlı bir hüküm verilip verilemeyeceği tartışılan bir konudur. Bu durumda adeta karara itiraz eden ve bozduran taraf, diğer taraf karara itiraz etmese bile cezalandırılmakta ve daha aleyhine bir sonuç doğmaktadır.

Konu ile ilgili olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.02.2020 tarih ve E. 2016/21-817- K. 2020/167 sy kararında benzer bir durum meydana gelmiştir. Karara konu olan olaylarda;

–       Davacının İddiaları

usuli-kazanilmis-hak-is-kazasi

Davacı vekili 14.11.2006 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı iş yerinde çalışmakta iken davalı şirkete ait kepçenin müvekkiline çarpması sonucu iş kazası geçirdiğini, kaza sonucu müvekkilinin sol ayak bileğinin kemikten koptuğunu, maddi ve manevi yönden kayba uğradığını belirterek 17.407,00TL maddi ve 50.000,00TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle müşterek ve müteselsil sorumluluk esasına göre tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

  • Davalının Savunması

Davalı vekili 23.02.2007 tarihli cevap dilekçesinde; davacının işçi olmadığını, kendisinin meydana gelen zarardan bizzat sorumlu olduğunu, dosyada bulunan kusur ve maluliyet raporlarını çelişki nedeniyle kabul etmediklerini, tecrübeli işçi olan …’in kepçenin çalışma sahasına girilmemesini bilmesi gerektiğini, bu nedenle bağışlanamaz kusuru nedeniyle kazaya maruz kaldığını, müvekkil şirkete atfedilecek herhangi bir kusur bulunmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

  • Yerel Mahkemenin Kararı

Kayseri 2. İş Mahkemesi’nin 27.04.2012 tarihli kararı ile; yapılan bilirkişi hesabı sonucu davacının 17.407,65TL maddi tazminat alacağı olduğunun belirlendiği,  manevi tazminat talebinin kısmen kabulüyle 13.500,00TL manevi tazminatın kaza tarihinden yasal faiziyle birlikte müşterek müteselsil sorumluluk esasına göre davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.

  • Birinci Bozma Kararı

Kayseri 2. İş Mahkemesi’nin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesince12.02.2013 tarihli kararı ile; SGK Yüksek Sağlık Kurulu ve Adli Tıp 3.İhtisas Kurulu raporları arasındaki çelişkinin Adli Tıp Genel Kurulu tarafından düzenlenecek rapor ile giderilmesi ve davacının sürekli iş göremezlik oranı kesinleştikten sonra çıkacak sonuca göre maddi tazminat hesabı yaptırılarak sonuca gidilmesi gerekirken, mahkemece yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesi ile karararı bozmuştur.

  • Birleşen Ek Dava

Davacı vekili 23.12.2014 tarihli dava dilekçesi ile; “14.238,02 TL tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle müşterek ve müteselsil sorumluluk esasına göre tahsiline ve işbu davanın Kayseri 2. İş Mahkemesi’nin 2013/263 E. sayılı dosya ile birleştirilmesini” talep etmiş, mahkemece 24.12.2014 tarihli ve 2014/881 E., 2014/817 K. sayılı kararı ile birleştirme kararı verilerek mahkemenin bu esası kapatılmıştır.

usuli-kazanilmis-hak-tazminat

  • Bozma Sonrası Yapılan Yargılama

Kayseri 2. İş Mahkemesi’nin 30.12.2014 tarihli kararı ile; bozma kararına uyularak “…Davacı vekili tarafından 2014/881 E. sayılı dosyası ile aynı davalı aleyhine 14.238,02TL maddi tazminatın tahsili için açılan dava dosyasının eldeki dava dosyası ile birleştirildiği, Yargıtay bozma kararına göre raporlar arasındaki çelişki giderilecek şekilde rapor alınması için dosya Adli Tıp Genel Kurulu’na gönderilerek rapor alındığı ve dosyanın hesap bilirkişisine tevdi edildiği, alınan rapora göre davacı için 31.645,02TL maddi tazminat hesabı yapıldığı, davacı vekili ek dava açmak suretiyle talep miktarını arttırdığı, davalı vekili zamanaşımı, usulü kazanılmış hak ve maluliyetin düşmesi ile manevi tazminatın indirilmesi itiraz ve taleplerinde bulunduğu, Adli Tıp Genel Kurulundan bozma gereği rapor alındığı ve rapor tarihi ile maluliyetin belirlenme tarihi yönünden zamanaşımının oluşmadığı, usuli kazanılmış hakkın yine bozma, maluliyetin değişmesi, asgari ücretin değişmesi nedeniyle söz konusu olmayacağı, davacının önceki karara maddi tazminat yönünden tam kabul nedeniyle itirazda bulunmamasına göre usuli kazanılmış hakka sebep olmayacağı, aksine bozma olmaması, manevi tazminatın kusur ve maluliyete göre hakkaniyete uygun olması sebebiyle bu itirazında yerinde olmadığı gerekçesiyle maddi tazminat talebinin kabulü ile, 31.645,02TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 22.06.2004’ten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte müşterek müteselsil sorumluluk esasına göre davalıdan alınarak davacıya verilmesine, manevi tazminat talebinin kısmen kabul ve reddi ile 13.500,00TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 22.06.2004’ten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte müşterek müteselsil sorumluluk esasına göre davalıdan alınarak davacıya verilmesine…” karar verilmiştir.

  • – İkinci Bozma Kararı

Kayseri 2. İş Mahkemesi’nin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesince 11.05.2015 tarihli ve 2015/4699 E., 2015/10361 K. sayılı kararı ile; davalı yan lehine oluşan usuli kazanılmış hak durumuna dikkat edilmeksizin bozma sonrası verilen 30.12.2014 tarihli ikinci kararda ilk karardakinden daha fazla maddi tazminata hükmedilmesi hatalı olmuştur gerekçesi ile karar bozulmuştur.

  • İlk Derece Mahkemesinin Direnme Kararı

Kayseri 2. İş Mahkemesi’nin 06.10.2015 tarihli kararı ile önceki gerekçelere ek olarak; bilirkişi tarafından hesaplanan maddi tazminatın ıslahla artırılarak talep edilen miktarın karar altına alınması neticesinde hukuki yararı olmayan davacıdan temyiz başvurusunda bulunulmasını beklemenin doğru olmayacağı, bozma üzerine asgari ücretteki artış, yasa değişikliği ile ilk peşin sermaye değerinin rücu edilen kısmının hesaptan mahsubu gibi sebeplerle miktar arttığında davacı tarafın bu miktarda daha önce ıslah yapmamış ise ıslah ile aksi hâlde ek dava ile talebini artırabileceği, öte yandan 10 yıllık zamanaşımı süresinin birçok Yargıtay kararında da zikredildiği üzere maluliyete ilişkin kesin neticenin verildiği tarihten başlatılmasının gerektiği, maluliyete itiraz üzerine nihai neticenin Adli Tıp Genel Kurulunca verildiği, özellikle Adli Tıp 3. İhtisas ve Genel Kurulda dosya bekleme sürelerinin çok uzun olduğu, davalı tarafça yapılan itirazlar ile Adli Tıpta geçen süre yönünden kusuru olmayan davacının bundan sorumlu tutulmasının hakkaniyete aykırı olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

  • Hukuk Genel Kurulunun Kararı

Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na göre; Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; bozma öncesi verilen ilk kararın yalnızca davalı şirket tarafından temyiz edildiği, Mahkemece bozma kararına uyularak verilen 30.12.2014 tarihli ikinci kararda ilk karardakinden daha fazla ( 23.12.2014 tarihli ek dava ile talep olunan maddi tazminat kısmı eklendikten sonra ) maddi tazminata hükmedilmesinin davalı yararına usuli kazanılmış hakkın ihlali niteliğinde bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Somut olay değerlendirildiğinde,

  • Yargılamaya konu iş kazasının 24.08.2004 tarihinde vuku bulduğu, davacı sigortalının bu kaza nedeniyle %16,20 oranında sürekli işgöremezliğe maruz kaldığı, iş kazasının oluşumunda %60 oranında davalı şirketin, %10 oranında dava dışı kepçe operatörü H.’ın, %30 oranında ise davacının kusurlu olduğu, mahkemece verilen 17.04.2012 tarihli “…maddi tazminat talebinin kabulüyle 17.407,00TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 22.06.2004’ten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte müşterek müteselsil sorumluluk esasına göre davalıdan alınarak davacıya verilmesine, manevi tazminat talebinin kısmen kabul ve reddi ile 13.500,00TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 22.06.2004’ten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte müşterek müteselsil sorumluluk esasına göre davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
  • Bu ilk kararın yalnızca davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairenin 12.02.2013 tarihli kararı ile bozulduğu, davacının 16.11.2006 tarihli ilk davasında talep ettiği maddi tazminatın 17.407,00TL miktarında olup, bozma sonrasında açtığı 23.12.2014 tarihli ek dava ile 14.238,02TL daha artırarak maddi tazminat istediği, bozma kararına uyan mahkemece 30.12.2014 tarihinde “…maddi tazminat talebinin kabulü ile, 31.645,02TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 22.06.2004’ten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte müşterek müteselsil sorumluluk esasına göre davalıdan alınarak davacıya verilmesine, manevi tazminat talebinin kısmen kabul ve reddi ile 13.500,00TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 22.06.2004’ten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte müşterek müteselsil sorumluluk esasına göre davalıdan alınarak davacıya verilmesine…” ilişkin kararın verildiği, ikinci kararın davalının temyizi üzerine Özel Dairenin 11.05.2015 tarihli ( B.K.. §12 ) kararı ile bozulduğu, mahkemece direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.

usuli-kazanilmis-hak-bozma

Yerel mahkemece verilen 27.04.2012 tarihli ( B.K.. § 6 ) ilk karar yalnızca davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiş olup, mahkemece yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan ( B.K.. §16 vd. ) ve davalı taraf lehine oluşan usuli kazanılmış hak kurumu gözönünde bulundurulmaksızın bozma sonrası ilk karardakinden daha fazla maddi tazminata hükmedilmesi hatalı olduğu gibi,usuli kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durum da bulunmamaktadır. Ayrıca davacının ilk bozma kararından önce hükme esas alınan rapordaki maluliyet oranı %19,2 olmasına karşın,davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire bozma kararından sonra hükme esas alınan rapordaki maluliyet oranı %16,2’dir. Bu husus gözönüne alındığında davacı açısından değerlendirilmesi gereken değişen-gelişen durumun olmadığı da anlaşılmaktadır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bozma kararından sonra maluliyet oranı değiştiği gibi karar tarihine yakın tazminata esas ücretin asgari ücrete oranının da değiştiği, ek dava olduğu için usuli kazanılmış hakkın bulunmadığı, zararın öğrenilmesine esas kusur ve maluliyet oranının 2008 ve bozma sonrası belirlendiğine ve bu tarihleri göre on yıllık zamanaşımı dolmadığından direnme kararının uygun olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Yukarıda açıklanan maddi ve yasal olgular gözetildiğinde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç:

İlk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf veya temyiz kanun yoluna başvuru yapmayan taraf lehine daha sonradan usuli kazanılmış hak gereğince daha lehe bir karar verilemez

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.02.2020 tarih ve E. 2016/21-817- K. 2020/167 sy kararının tam metnine bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz

    Av. Eren Evren

            Okyay | Evren  

 Avukatlık & Arabuluculuk Ofisi

         www.okyayevren.com

Yorum Bırak

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir